Bugünler ve Yarınlar

         

  Kıyametin eşiğindeyiz hissi veren olayların ardı arkası kesilmemesine rağmen hayatın akışına kapılmış durumdayız. Başımızın da sağ kalmadığı depremler, seller, ölümler birbirini kovalar vaziyette.


              Merkezüssü Kahramanmaraş olan 7, 8 lik felaketten önceki en büyük deprem için İnternet araştırmamda şu veriye denk geldim   :
"Erzincan'da 27 Aralık 1939'daki 7,9 büyüklüğünde meydana gelen büyük depremde, yaklaşık 33 bin kişi hayatını kaybetti, 100 bin kişi yaralandı ve 116 bin civarında bina yıkıldı. Erzincan depremi, dünyada meydana gelen büyük depremlerden biri sayılıyor."   Genel manada doğu tarafımızdaki fay hattı adeta uyuyan bir yılan. Farklı bölgelerimizde meydana gelen depremler de yaşanmış elbette ama doğu bölgemizdeki deprem geçmişi biraz daha kadim gözüküyor. 


              Dünyanın kader defterine bir çok olay yazılıyor ve kimimiz şunu kimimiz bunu yaşıyoruz. Mesela gece yatmadan annesini öpen çocuk bir yıkıntının altında uyandı, annesiz. Doğum için gün sayan kadın, göçük altında doğurdu. Bir başka bebek günlerce anne sütü olmadan hayatta kaldı ve parmağını emerek çıkarıldı enkaz altından. Gece oruca kalkan aile bu sayede kurtulduğunu söyledi, kim bilir. Enkaz altındayken artçı sallantılarını videoya alan genci izledik dişlerimizi sıkarak. Babasından yardım istemek için ses kaydı gönderen küçük çocuğun ağlayarak imdat dilediği sesleri, o öldükten sonra dinleyebildik, çünkü yalnız o zaman telefonu çekebildi. Deprem vergilerinin yandı bitti kül olduya getirilmesini veyahut ulaşılmaya tenezzül edilmeyen bölgelerdeki insanların acıdan doğan haklı öfkelerini dile getirsek, aslını araştırsak da nereye varabiliriz bilmiyorum çünkü haykırıldığı halde hala gerçeği göremeyen, duymayan kronik âmâlarla, sağırlarla aynı bulutun altında nefes alıyoruz. Öte yandan hiçbir şey olmamış gibi halk sandığa davet ediliyor üstelik adaylara bakmak da sadece iki şeyi çağırıştırıyor ; umutsuzluk ve seçeneksizlik. 

         İşini iyi yapan, milleti için canhıraş çalışan herkese minnettar ve duacıyız lakin şu var ki iktidar hırsı bambaşka fenalıklara kapı açabiliyor. Sadece birini ya da birilerini hedef almaksızın genel bir eleştiri bu. Çünkü şimdiye dek millet için adım attığını iddia eden herkesin milleti yalnızca planlarına alet ettiğine rastladık. Hurma yiyebilmek için tüm servetimin istendiği bir Ramazan ı Şerif geçireceğim  aklıma gelmezdi. Evet çok daha kötü zamanlar geçirilmiş ve ülkemiz tüm bunlardan kurtarılmış (!) olabilir fakat o zamanın imkanları ile bu zamanınki aynı değil ki bir zahmet yaşamayalım. O eski bahsedilen üzücü vakaları artık yaşayan hiçbir ülke yok ki öteden beri zulüm çeken sayılı devletler hariç. Tabi ki çok daha iyisi başarılmalı. 
          Bir çok komplo teorileri duyuyoruz bazısı mantıklı gelmiyor değil. Sonra tek derdimin evimi temiz tutmak, hızlı ütü yapmak ve olabildiğimce kariyer sahibi olmak gibi masum şeyler olmasına karşın birilerinin de insanlığı yok etmeyi planladığı gerçeğiyle yine kedimin tüylerini süpürmeye devam ediyorum. Ultra hayaller, ultra çabalara yol açıyor demek ki ve bu gerçekleşirken de ayağa dolaşan ne varsa üstüne basılıyor, yok ediliyor. Belki de tüm bu depremler, iddia edildiği gibi bir komplonun parçası. 
             Selena'ya heyecanlanıp Babür'e aklı çıkan bir neslin masumiyeti geride kaldı. İki yüz elli kuruşa pizzalı jelibon, buz parmak ya da leblebi tozu alıp arkadaşıma hediye ettiğim, sadece bir Türk Lirası'na tüm gün karnımı doyurduğum o tatlı günleri benim evlatlarım yaşayamayacak belki de. Yarınlar, derin bir meçhullük çukuruna düşmekte... 
               
                  

Yorumlar

  1. Bu devirde kendime sormaktan en çok korktuğum soru şu oldu şimdi.En fazla ne olabilir ki...

    YanıtlaSil
  2. Düşündüğün saniye daha fazlası gümbür gümbür gelebilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayatı akışına,akışı hayata göre şekillendiriyorum artık :)

      Sil

Yorum Gönder

Düşüncelerini Paylaşır mısın?

Bu blogdaki popüler yayınlar

MEVZUMUZ ;DEHB

İÇİMDEKİ GÖLGE