Af mı İntikam mı?

      Kıymetli bir okurumun isteği üzerine, bu yazımda "Sükut edip affetmek" mevzusunu işlemeye çalışacağım. Konu bilindik ama bir o kadar da işlenmesi derin. Öyle ise vakit kaybetmeden kalemime, diğer paragrafın yolunu göstereyim.

       Hata insanın hamurundaki tuz, çayındaki şeker, kalemindeki mürekkebe benzetilebilir. Hamurun tuzu fazla olursa lezzetini bozar. Şekeri çok atılmış bir çayı içtiğinizde, çayın öz tadını alamazsınız. Yanlış yazılan bir yazıdaki kalemin mürekkebi inatçıdır, silinmez. Bu üç durumda; hamurdan olan mamülü tüketemezsiniz. Çayı dökmek, kağıdı da yırtmak zorunda kalırsınız. Hatalar da böyledir. Her hata başta affedilir, affedilmelidir de. Bir kaç hatada kimseyi hayatımızdan silemeyiz. Ufak tefek yanlışları da abartıyla cezalandırmak etik olmaz. Ama iş, hamurun tadını bozacak kıvama gelirse, gönül freni çeker. Mevzu bahis kişiye yürümeye dermanı kalmaz. Geriye iki ihtimal kalır ; ya hata sahibi vicdanlı olup kırdığı gönlü kazanacak ya da kırılan taraf, hata sahibine kapıları kitleyecek.

      Affetmekte zorlanan bir insan olarak, Üstad Hayati İnanç'ın dinlediğim bir konuşması sayesinde "Hz Allah ın bir çok hatamıza rağmen bizi affedip helak etmediği" düşüncesi, içime aşılanmıştı. İnsan bunu düşününce, başka birini affetmemeye haya ediyor. Hatta "Bizde korku düşmana benzememektir. Zulüm sahibine zulüm ile cevap verilmez. Bu bir yarış değil, duruş" sözleri iç dünyamı aydınlatmıştı. Binaenaleyh affetmek, kulun Rabb'ini örnek alışıdır. Lakin mevzuya baharat serpiştirip tadını güzelleştirmek adına şunu da eklemek istiyorum ; affediş, nabza göre belli edilmelidir. Bu kanaate annemin hayatına şahit olarak vardım. Her şeye sustu, herkesi affetti, bir çok dikeni avuçladı. Avcu kan içinde de kalsa sesini çıkarmadı ve kimseye karşı asla haklı çıkamadı. Rabb'im katında haklıdır inşallah. Bu yüzden insanlığı kemale erememiş, karakteri oturamamış insan, gönülce affedilmelidir ama yüzüne söylememelidir. Hatta içimizden ne söylemek geliyorsa, sınırı aşmadan söylenmeli, gerekirse haddini bildirməlidir. Çünkü vicdanı olmayan, affın verdiği suskunluğu, taşkınlığa malzeme eder. Ama vicdan sahibi bu suskunluğu nimet bilir ve gönül alacak olgunluğu zaten gösterir. Bu olgunlukta birinin yaptığı hatayı bir daha hatırlamazsınız bile. Yani işin kaidesi "Nabza göre şerbet".

         Binaenaleyh, affetmeli. Ömür kısıtlı. İntikamla kinle vakit kaybetmemeli. Rabb'i için affedenin intikamını yine Rabb'i alır. Başkaları karma sistemi desin, biz edən bulur diyelim, mantık aynı. Kul, intikamını eline yüzüne bulaştırır. Risk almamak lazım. Yarın öldüğünüzde Ayşe, Mehmet demeyecekler "Cenaze nerede?" diyecekler. Belki bu son söz, doğruyu bulmamız daha çok yardımcı olur. *MEASSELAME*

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bugünler ve Yarınlar

MEVZUMUZ ;DEHB

İÇİMDEKİ GÖLGE