Hayat Memat Sanat


          Yaşamak, baştan sona ressamlıktır. Ömrü idrak edeceğimiz safhaya gelen herkese boş tuvaller verilir. "Çiz" denir ve "yok ben cin Ali bile çizemem" diyenimiz dahi o tuvali boş bırakmaz.
            Yaşamak, sondan başa ahde vefadır. Kimimiz tuvali güzel renklerle bezer, özenir, kimimiz yalnızca boşluğu karalar. Oysa konu yetenekle ilgili değildir. Vakit geçtikçe olgunlaşan ressamın merhameti artar. Olgunlaşmak böyle bir şeydir. Henüz bir müptedi (yeni başlayan) daha fevri daha sonuç odaklı ve kalbî bir gözle çizim yapmaya eğilimliyken, yaş aldıkça hatalara karşı daha merhametli olmaya başlar. Sevgi dolu oluşu katlanır da katlanır. Çünkü büyüdükçe hatalar yapmıştır hatta asla yapmam dediklerini bir bir yapmıştır. Böylece herkesin her şeyi yapabilmesi gözünde normalleşiverir. Elbette olması gereken budur.
 Esnek olabilmek.. Ne büyük ihtiyaçtır aslında. Katılık ve prensipli olmak hep karıştırılır oysa. Herkes insiyatifi (idare edilmeyi) hakeder, tadı kaçmadıkça. Herkes elmayı yıkamadan yiyebilir bir defa bile olsa, herkes çorba koyarken dökebilir. Gidilen evler kirli olabilir çünkü insanların evlerine yeterli özeni gösterememesi, zorlu mücadeleler verdiğinin de bir kanıtıdır aslında. Mesela bir bakkalcı dilli ve kurnaz olabilir, küçüklüğünde bunu bir şekilde öğrenmiştir. Bir doktor asık yüzlü olabilir yahut her yazı düzgünce yazılamayabilir. Katılık demek, duygusal çöküşlere zemin hazırlamaktır. Yerinde esnemeyi bilemeyen, bir lastik resmetmek yerine kocaman bir kaya resmeden her ressam, muhakkak mide hastası olur, bel fıtığı çıkar. Evet, hastalıklar zihnin taşımakta zorlanıp dışarı kustuğu sıkıntılardır.
            

Bir tuval, ışığın konumunun neresi baz alınarak koyulduysa, o görünüştedir. Güneşe sırtını dönen ressam, tuvallini karartmaktan başka bir şey yapmaz. Karanlık tuvale harika hamleler resmedilemez. Ve bir eser diğerlerinden özgün olmalıdır. Taklitçi ressamın fikir dünyası siyah bir boya gibidir. Tüm instagrammerler yulaf yiyor diye yulaflı karışımlar yapılıp yemek mecburiyeti yoktur. Örnek alınabilir elbet lakin taklit belki de bir ressamı küçük gösteren en büyük şeydir. 
Her iş için ilham veren bir kaynak vardır. Benim keşfettiğim kaynak ilahi hayreti kaybetmemek oldu. Kaybettiğim anda özüm karışır, ilham bulamam. Ne zaman ki hatırlarım, o vakit işler fırçalarım. Çizerler, iradem neyi gösterirse. Bu bir formül bana göre. Her durumda bir işaret vardır hakkıyla inanabildiğimde. Hisler ayna oluverir, kalp rotasını şaşırmadıkça. Bu minval, epey derindir. Hissin kuvvetiyle kuvvetlenmek bir talih olsa gerek. 
Resme aşina olsam da bazen fırça tutmayı unuturum yahut hatırlarım da beceremem. İçimde halledemediklerim sebep olur buna. İşte tam o an olduğum yerde beklerim, kendimi ve dünyamı yoklarım. "Senin hayat motton nedir?" diye sorsanız "Muhakkak bir yolu vardır" diye cevap verebilirim. Benim mottom bu. Zhnimin köşesine yapıştırdığım postitte bu yazıyor. Bunca zamandır, epey de işe yarıyor. 
Ne gariptir ki ; insan nedenini bilemediği bir boşluk, duygu karmaşası yaşadığında kendine "Benim neyim var?" diye sorup dursa, bir süre sonra kendi kendine cevaplıyor, içine doğuyor. Bunu yaşıyorum. Ya da sıkıntısı için "Buna ne yapmak lazım" diye düşünse düşünse, bir çare çıkıveriyor. Bunu da çoğu zaman yaşadım. Yaşamak çetrefilli ve meçhul olsa da, kolay şifrelere bağlı diye düşünüyorum. 
            Ressam benim, eserde serbestim. Mor bir ağaç da çizebilirim, fıstık yeşili bir güneş de. Lakin ortaya çıkan tablo beni ya gururlandıracak ya da utandıracak. Zaten tekrar düşündüm de ağacı yeşil, güneşi sarı çizmeliyim. Tekrar düşündüğümde her zaman daha doğrusunu keşfederim. 


#Feyza


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bugünler ve Yarınlar

MEVZUMUZ ;DEHB

İÇİMDEKİ GÖLGE